23 Nisan 2013 Salı

KEÇE SANATI


Bilmiyorum sizin keçe denince gözünüzde canlanan nedir? Benim aklıma ilk gelen şey çobanların üzerine giydiği kepenekti. Yani keçe eskiden beri bilinen bir madde. Keçe genelde insanlar tarafından sıcak tutuyor diye kullanılıyor.; fakat keçe kışın sıcak tutarken yazın serin tutuyormuş.Duyduğumda buna çok şaşırdım. Keçenin kumaş haline getirilmesi çok meşakatli bir iş imiş. İlk önce su ve sabunla yoğurulup, içine kök boyası konuluyor ve en son olarak da tahta bir madde ile dövülerek de şekil veriliyor. Yani keçe dokuma değil.
Bu dükkanda bu işi yapan ve beni bilgilendiren Filiz Hanım, bu işi tek başına değil Neşe Hanımla birlikte yürütüyormuş. Bu işe 6 sene önce ve kızlarına yaka iğnesi yaparak başlamışlar. Kızlarının arkadaşlarının bu yaka iğnelerine ilgi göstermesiyle birlikte, bir kaç satış denemesi yaparak kermeslere gitmişler ve satış yapabildiklerini görmüşler. Ve işe başlamışlar Bodrum'da da bir stantları var.

Keçeyi metre ve kalıp olarak alıyorlar.Ve dekoratif olarak kullanıyorlar.Müşterinin isteğine göre tasarım yapıyorlar. Çocuk odası kapılarına süs, düğün arabalarına süs gibi eşyalar yapılıyor. Ayrıca yastıklar, kapı tutacağı gibi süslü malzemeler ya da yakalar, nazarlıklar, ev terlikleri gibi eşyalar da yapılıyor.
Keçeler genelde makas kullanılarak kesilirken, bazen de lazer kullanılarak şekil alıyormuş.Fakat hakiki keçede lazer kullanımı yapılmıyormuş.
Hakiki keçenin yapım süresi çok uzun sürerken, yapılması için atölyelere ihtiyaç varmış.Bu hakiki keçeleri Ankara, İzmir ve Milas'dan keçe yapan yerlerden alıyorlar. Dekoratif  keçeler ise mefruşatçılarda bulunuyormuş.


Hakiki keçenin temizlenmesi çok kolaymış ya bir ıslak mendil ile silinebilir ya da yıkanabilirmiş. Kök boyası ile boyandığı için de renk atmıyor.
Keçe, tahta boncuk, cam boncuk, püskül ve ziller ile süslenerek değişik objeler yapılıyormuş.
Hakiki keçe kök boyası ile boyanırken, dekoratif keçe renkli olarak satılıyormuş.Hakiki keçe tamamen yünden yapılıyor.Fakat dekoratif keçe başka maddeler içeriyormuş.
Fiyatlara gelince, doğum odası kapı süsleri istenilen modele göre yapılırken, boyutlarına göre 40-120 TL arasında değişiyormuş.Taçlar 5-10 TL arasında yaka iğneleri 3-10 TL arasında satılıyormuş.

Hakiki keçeden yapılan küpeler de müşterilere sunuluyor.
Keçe ile yapılabilecek ürünlerle beni tanıştıran Filiz Hanım'a teşekkürlerimi sunuyor, iş arkadaşı Neşe Hanımla birlikte kendilerine başarılar diliyorum:))



16 Nisan 2013 Salı

VARAK KAPLAMA SANATI



Bu sanatı tanıtmak için de Sema Hanım'ın yanındaydım. Kendisi beni güler yüzüyle karşıladı ve yaptığı sanatın uzun bir iş olmasıyla birlikte, inceliklerini anlattı.
Bu sanat Osmanlı Döneminden günümüze gelmiş bir sanattır. Bu sanat kervansarayların yapımında, sarnıçlarda kullanılıyormuş.Fakat günümüzde çok yaygın olmayan bir sanat. Avrupa yakasında bu sanat ile daha çok karşılaşılırken, ilgi de daha çok görülüyormuş.
Dükkanın önünde parıltılarıyla göze çarpan baykuşlar, filler duruyordu.Ve Sema Hanım'a bu baykuşların, fillerin nasıl yapıldığını, bu sanatın nasıl yapıldığını sordum.Çok uzun zaman isteyen bir sanatmış meğer.Yapım aşamalarını dinlerken bir kaç kez tekrar sormamla birlikte, bu aşamaları sizlerin de kafası karışmasın diye maddeler halinde yazmak istiyorum.

1) Maddenin kalıba koyularak şekil verilmesi ( Sema Hanım bu maddeyi kendisi hazırlıyor.)
2) Kalıptan çıkartılıp astar (boya) sürülmesi ( Altın yapılacaksa kırmızı, gümüş yapılacaksa mavi astar atılıyor.)
3) Astar kuruduktan sonra yapıştırıcı olarak özel süt sürülüyor.
4) Süt kuruduktan sonra bir kat orjinal varak kağıdı ile kaplanıyor.
5) Daha sonra hafif vernik atılıyor.
6) Tekrar özel süt sürülüp , varak kağıdı ile kaplanıyor ve verniklenip kurumaya bırakılıyor.
7) Bu sırada bir kapta keten yağı ile yağlı boya karıştırılıyor.(Eğer varak kağıdı sarı ise kahverengi yağlı boya, gümüş ise siyah yağlı boya kullanılıyor.)
8) Bu karışım kurumaya bırakılan maddeye sürülüyor.
9) Bir pamuklu bez yardımıyla temizleniyor.
10) Kuruması için 10 gün bekletiliyor.
11) Kuruduktan sonra tekrar verniklenip, kurumaya bırakılıyor ve bir kaç gün sonra satışa hazır hale geliyor.
Keten yağı renk vermek için kullanılıyor. Kullanılan varak kağıdı çok ince bir madde ve bu kağıt altın, gümüş ve bakırdan oluyormuş.Seramik ahşap, mobilya, ayna, vazo varak kağıdı ile kaplanabiliyormuş. Fakat bu sanat cam üzerine yapılmıyor.


Yapılan ürünler en az bir yılda değerlenirmiş, örümcek ağı gibi kendiliğinden çatlama yapıyor ve şeklini daha da güzelleştiriyormuş.
Bu kadar meşakatli bi işle yapılan bu sanatta fiyatlara gelince, fotoğrafını da koyduğum filler 10 tl'den satılırken, baykuşların 3 tanesi 45 tl'den müşteriye sunuluyormuş. Resmini koyduğum tablonun değeri ise 200 tl imiş.

Sema Hanım Ramazan'da Eyüp Sultandaki festivallere katılmış, kermeslerde müşterilere ürünlerini sunma imkanı bulmuş. Kendisine bu zor ama göz zevkine hitap eden bu sanattaki başarılar diliyor,bana bu sanatı anlattığı, bana vakit ayırdığı için teşekkürlerimi sunuyorum:))

11 Nisan 2013 Perşembe

EBRU VE KALİGRAFİ SANATI

Çok ilginç görünen sanatlardan biriyle daha tanışma şansı buldum Sanatkarlar Sokağında hemen sizlerle paylaşmak istedim. Bu sefer bana sanatı tanıtan kişi Akın Beydi. Akın Bey bu dükkanda eşiyle birlikte çalışıyor.Kendisi kaligrafi sanatıyla ilgilenirken eşi Zeynep Hanım ebru sanatı ile ilgileniyor. İlk önce ebru sanatını tanıtmakla başlayalım. Bu sanat nasıl yapılıyor? Suya kıvam arttırıcı şeyler katılarak, deniz kadayıfı denen madde ile suya topraktan yapılmış olan koyulan boyaların dağılması engelleniyormuş. Çamlıca tepesindeki topraklar bu kullanılan boyaların yapımı için çok uygunmuş. Suya bu maddeler eklendikten sonra suyun aldığı kıvam önemliymiş, bir boza kıvamı gibi düşünülebilirmiş. Eğer istenilen kıvamı almazsa suyu gerekirse bir gün ya da gerektiği kadar bekletmek gerekiyormuş. Su istenilen kıvama geldiğinde ise kağıt batırılıyor ve çıkarılıp kurumaya bırakılıyormuş. Boyalar, biz denilen ve incesi, kalını olan aletlerle suya damlatılıyormuş. Ve yine biz denilen bu aletlerle şekil veriliyormuş. Mesela bir lale yapmak isteniyorsa ilk önce yaprağı sonra dalı daha sonra işe biz çekmeleri denilen işlemler uygulanarak lale yapılıyormuş.Ayrıca sığır ödü denen madde koyularak da boyaların çatlaması engelleniyormuş.

Bu sanata başlanırsa eğer battal ebru denen bir desenle başlanıyormuş. Buna bu sanatın alfabesi de denilebilirmiş. Bunu yaparken boyalar sırayla atılıyormuş. Tiner ile de motifler veriliyormuş.
Cam üzerine de ebru sanatı ile desen veriyorlar. Ayrıca dükkanda göze çarpan kravatlat ve şallar vardı. Ne alaka diyeceksiniz belki.. Meğerse bu kravatlara ve şallara ebru sanatı ile desenler verilmiş ve hepsine farkı desenler verilerek tek ve özel olması sağlanmış. Fiyatlarını sorduğumda ikisinin de 30 tlden satıldığını söyledi Akın Bey, fakat kumaşın türüne göre de fiyatlar değişiyormuş.
Kaligrafi sanatına gelince, Akın Bey hat sanatı ve kaligrafi sanatı arasındaki farkı açıklayarak anlatmaya başladı. Hat sanatı arap harfleriyle yapılırken, kaligrafi sanatı latin harfleri ile yapılıyormuş.
Almanlar bu işin üstadı imiş ve bu sanatı Türkiye'de geliştirip yayan Emin Barın Hoca imiş.Akın Bey, Emin
Barın Hocanın öğrencisi olan Savaş Çevik Hoca ile tanışma şansı yakalamış. Bu alanda diğer üstadlardan biri de Etem Çalışkan ve Atatürk'ün imzasını onun attığı imzalara bakarak bizim bildiğimiz bu hale getiren kişiymiş.Eski Türk sinemalarında yazılan yazılara dikkat ettiniz mi bilmiyorum, meğerse oradaki yazılar da Etem Çalışkan'a aitmiş. Akın Bey bu sanatla uzun yıllardır ilgileniyormuş.
Bu sanat özellikle düğün davetiyelerinde kullanılıyormuş. Ayrıca özel şiir yazdıranlar da oluyormuş.Sevgililer gününde mektup yazdıran bile olmuş:))
Kesik uçlu kalemle yazılıyor ve kullanılan boyalar neyin üzerine yazılacağına göre değişiyormuş. Çini boyası, gıda boyası, guaj gibi..

Ebru sanatı kaligrafi sanatı kadar dikkat çekmiyormuş.Fakat ikisi de birbirinden eğlenceli ve güzel sanatlar. Ebru sanatı hiç de kolay yapılan bir sanat gibi görünmüyor.Kaligrafide ise o mükemmel görünen harfleri yazmak hiç de kolay olmasa gerek.. Ben Zeynep Hanım ve Akın Bey'e başarılar diliyor ve Akın Bey'e beni bilgilendirdiği için teşekkürlerimi sunuyorum..


2 Nisan 2013 Salı

ELİŞİ

Hepimiz anneanne, babaannelerimizden ya da çevremizde birilerinde iğne oyası ile kenarları süslenmiş yazmalar ya da çeyiz hazırlığı yaparken sandığa mutlaka koyulan iğne oyası ile işlenmiş yastık kılıfları, havlu kenarları görmüşüzdür. Genellikle kırsal kesimlerde ev hanımları tarafından yapılır, bunun yanı sıra hanımlar yaptıkları işleri satarak ev bütçesine katkı sağlarlar. Bunlara şahit olmuştum.
Gülsün Hanım Sanatkarlar Sokağı'nda iğne oyası, yani örme sanatıyla ilgileniyor. İğne oyasını yapmayı çocukluğunda anneannesinden öğrenmiş. Fakat bunu daha sonra geçim kaynağı olarak kullanmamış. Gülsün Hanım, daha önce medyada, spiker, belgeselci olarak çalışmış. Daha sonra bu işe ek iş olarak başlamış. Fakat daha sonra yaş ilerlemesiyle birlikte medya dünyasında çalışmak onun için iyi olmamaya başlamış ve bu alana tamamen yönelmiş.
Gülsün Hanım, iğne oyası ile, yastıklar , fularlar, yüzükler, kolyeler, bileklikler yapıyor.Ayrıca boncuk oyası ile yapılmış bileklikler de gözüme çarptı dükkanda.Bizi çeyiz hazırlarken kullandığımız oya onun için takı haline gelmiş. Çok yaratıcı ve farklı değil mi? Kendisi iki yıldır bu sokakta bulunuyormuş.Beklediği kadar ilgi görmüyormuş bu sanat; fakat o, bu sanatın nesilden nesile aktarılmasını istiyor.Onun amacı Anadolu kadınlarını hiç bir akademik bilgi sahibi olmadan, tamamen anneden çocuğa geçerek, yeni nesillere sevdirmek ve tanıtmak, günlük kullanıma girmesini sağlamak..
İnsanların, özellikle gençlerin birbirlerinde gördüklerini modelleyip çoğalttıklarını; fakat yeni olan, farklı olan bir şeye karşı cesur seçimler her zaman yapamıyorlarmış. Aldıklarında ne ile kombinleyip nasıl kullanacaklarını bilmeme şaşkınlığına sahiplermiş. Bunlar aynı zamanda yıkanabiliyormuş. Bu oyalarda herhangi bir sertleştirici madde kullanılmıyormuş. İğne oyasında kullandığı farklı bir düğüm tekniğiymiş. bu sanatı araştırırken Anadolu'nun bir çok yerini gezip araştırma yapmış, İzmir, Aydın, Ankara, Tokat gibi.. İtalyanlar buradaki ürünlere çok ilgi gösteriyormuş.İngiltere'den müşterilere de sahipmiş Gülsün Hanım. Genellikle yurtdışına hediye göndermek isteyenler burayı kullanıyormuş. Amaç yurtdışına gönderilen hediyelerin bize, Anadolu'muza ait olmasıymış.
Bir kolyeyi yapmak 15-20 gün sürüyormuş. Ne kadar çok zaman alıyor değil mi? Gülsün Hanım ders vermeyi düşünmemiş ve o sorumluluğun altına girmeyi düşünmemiş.
 Peki zor mu bu sanat? Ya da öğrenmek istersek ne kadar zamanımızı alır? İğne oyası bütün Anadolu'da !!iğneyle kuyu kazmak'' diye anılıyormuş. Çünkü sadece incecik bir dikiş iğnesi kullanılarak bir varlık ortaya çıkarıldığını söyledi Gülsün Hanım.Öğrenmek isteyen ise birbirinin aynısı bir ürünü yapıp bu sanatın erbabı  olabilmesi için en az iki yılını vermeliymiş; çünkü her sanatta olduğu gibi bu sanatta da ellerin sanata alışması , pratik olarak yapabilecek hale gelmesiymiş.
Fiyatlara gelince bir küpe 10 tl ile 40 tl arasında değişirken, bir kolye 35 tl ile 120 tl 'den müşteriye sunuluyormuş. Ayrıca fularlar 60 tl'den, yastıklar da 60 tl'den satılıyormuş.
Fotoğraf çekmek için izin alamadığımdan dolayı bu sefer fotoğraf koyamadım.:(((
Kim bilir başka karşılaşan var mıdır böyle bir durumla? Anneannesinden öğrendiği bir oya Gülsün Hanım'a şu an geçim kaynağı olmuş.Gülsün Hanım, bu sanat ile sandığa koyulan ve nesilden nesile bırakılıp yine sandıkta bekletilen bu ürünlerin hayatta kullanılır hale gelmesini, değer görmesini istiyor. Umarım güzel fikirleriyle amacına ulaşır. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum ve amacına ulaşmasını temenni ediyorum..Ninelerimizden, dedelerimizden öğreneceğimiz geleneklerimizi göreneklerimizi devam ettirebileceğimiz nice kolumuza takacağımız altın bileziklere..:))