27 Mart 2013 Çarşamba

VALOR ART

Yine güzel resimlerin arasında gezinirken, büyük bir tuvalin üzerine Sultan Süleyman'ın kaftanını çizmekte olan Hamiyet Hanım ile karşılaştım. Gördüğüm tabloda eskisini hazırlamak hiç de kolay görünmüyordu. Bu büyük boyuttaki tuval üzerine eskisin hazırlanması bir hafta kadar sürüyormuş. Bu tablo bir otelin siparişi üzerine hazırlanıyormuş.
Hamiyet Hanım genellikle tuval üzerine yağlı boya ile uğraşıyor;fakat onun haricinde karakalemden tut, pastelinden, akrilik, quaj boyasına kadar her tür boyayı kullanıyormuş. Yapılacak resme göre boya seçiliyormuş.
Genellikle otellerden sipariş alınıyormuş;fakat tablo olarak kullanmak isteyenler salonunun büyüklüğüne göre ölçüleri verip, istedikleri her türlü resmi çizdiriyorlarmış. Ayrıca Hamiyet Hanım'ın takipçileri de varmış, onlar gelip ölçüleri veriyorlarmış, Hamiyet Hanım onlar için orjinal resimler çiziyormuş. Eserin tek olduğunu, bir kaç tane aynı resimden yapıldıktan sonra onun değerinin kalmayacağını ve eğer yapılırsa bunun ticari bir olay olduğunu söyledi. Kendisi yaptığı bir resmin ikincisini yapmıyormuş.
Hamiyet Hanım:''Ben sanat sanat dedim, sanat, ünvan ve tescilli bir imza sahibi oldum ama para sahibi
olamadım.'' dedi. Sanat serüvenine ilkokul dördüncü sınıftayken başlamış. Öğretmeni Türkçe kitabının başındaki Atatürk resminin çizilmesini istemiş. O da bunun üzerine resmi çizip öğretmenine götürdüğünde tokat yemiş öğretmeninden;çünkü öğretmeni yalan söylediğini resmi başkasına yaptırdığını düşünmüş.Ve sonra öğretmeni onu alıp okulun yemekhanesine götürmüş ve resmi burada tekrar çizmesini istemiş. Hamiyet Hanım orada hiç ara vermeden bu resmi çizmiş ve öğretmeni gelip bu resmi gördüğünde onu öpmüş ve müdürün yanına götürmüş. Müdür de ona:'' Öğretmenler, annedir, babadır yavrum.'' demiş. Ve ona kalem hediye ederek ne istediğini sormuş. O da masanın üstünde bulunan küreyi istemiş. Müdür ona bu küreyi de hediye etmiş. Öğretmeni bu olaydan sonra onu çok sevmiş. Tarih derslerinde padişahların resimlerini yapar,ortaya da iki üç satır yazı yazarmış. Matematik dersinde ise on tane problem çözüldüyse defterinde iki ya da üç tanesinin çözümü olurmuş;çünkü resim çizermiş. Bu durum öğretmenleri çıldırtıyormuş tabi:)))
Mimar Sinan Üniversitesi'nde Resim bölümünü bitirmiş. 1998'de Uluslararası Dünya liderleri yarışmasına Atatürk resmi ile katılmış ve bu resim derece almış.''Yine Sevgili Atam beni kurtardı!'' diyerek paylaştı duygularını Hamiyet Hanım..Bu yarışmada Dünya üçüncüsü ve Türkiye birincisi olmuş. Böylelikle sanatta uluslararası elçilik görevini yapmıştır.Dünya ressamları listesine adını yazdırmıştır.
Hamiyet Hanım:'' Herkes artist olmak için evden kaçar ben ise üniversiteye kaydımı yaptırmak için evden kaçtım.'' dedi.:)) Arkadaşıma gidiyorum deyip çıkmış evden.. Annesi ve babası ilgilendiği alanın resim olmasından dolayı biraz endişelilermiş; fakatdaha sonra onun başarısını gördükten sonra onlar da çok mutlu olmuşlar.
Hamiyet Hanım, sanatta çok tok ve zengin olduğunu söyledi. Sürrealizm ve klasisizmi karıştırarak resimlerini yapıyormuş.Halkımızın sanata biraz daha geniş açılı bakmalarını istiyor.Halkın sanatı, sanat tarihini öğrenmelerini, araştırmalarını istiyor. Türkiye'de bir çok alanda olduğu gibi sanatta da çok dahinin olduğunu ama halkın yeterli ilgi göstermediğinden dolayı bu dahiler bir yerde sıkışıp kalıyormuş.Bir Alman düşünürün dediği gibi''Dahiler her zaman çekmecelerde gizlidir.''
Yakın zamanda müşterini istediği bir resim için araştırma yaparken kendi resmine ve bilgilerine rastlamış., bunun için yazılmış bir çok yorum görmüş ve haberdar olmadığı, tesadüfen karşılaştığı bu durum onu çok mutlu etmiş.
Umarım Hamiyet Hanım gibi sanatı severek yapan sanatçılarımız çekmecelerde gizli kalmaz.Hamiyet Hanım'a başarılarının devamını diliyor, teşekkürlerimi sunuyorum..:)
Daha fazla bilgi için;
galerivalor@gmail.com adresine mail atabilir. Facebook vasıtasıyla Hamiyet Uslu yazarak kendisine ulaşabilirsiniz.




22 Mart 2013 Cuma

SELE SANAT

        Seramik dediğimiz zaman herkesin gözünde bir şeyler canlanır. Benim de gözümde canlanan şey topraktan yapılmış vazolar, testiler ya da tencereler... Fakat karşılaştığım sanat dalı seramik olmasına rağmen gördüğüm manzara bunlardan farklıydı. Meğerse benim bildiğim bu malzemeler pişmiş seramik hamuru ile yapılan malzemelermiş. Beni bu konuda aydınlatan Nuray Hanım pişmemiş seramik hamuru ile malzemeler yapıyormuş  
         Biraz Nuray Hanım'dan bahsedeyim. Kendisi Kız Meslek Lisesi'nde el sanatları eğitimi almış.Daha sonra Ankara'da Gazi Üniversitesi'nde El Sanatları Bölümü'nü okuyarak branşının yelpazesini genişletmiş. Üniversite yıllarında hem çalışıp hem okuyan Nuray Hanım, farklı departmanlarda olmak üzere bankada çalışmış.


                 Daha sonra kendi alanı olan el sanatları ile dört yıl devlet okulunda vekil öğretmenlik yapmış.Sonra özel okullarda kadrolu olarak çalışıp emekli olmuş.28 yıldır iş hayatında olan Nuray Hanım, bu sanatı yaparken kullandığı hamuru kendisi icat etmiş. Ben hiç böyle bir şey tahmin etmediğim için çok şaşırdım.Bu gurur duyulacak şeyden başka nedir ki? Atık malzemelerin değerlendirilmesi, çevre konulu, bir yarışmada Türkiye birincisi seçilen bir ödüle sahip. Bu ödülü kendisine Ediz Hun'un takdim etmesi onu mutlu etmiş.Ayrıca sanatçı ünvanına da sahip olmuş. Ödülü kazandıran tablo yandaki resimdir. 4. ve 5. sınıfların zambak dergilerinde iş eğitimi bölümünü bir yıl Nuray Hanım hazırlamış.

                  Bu sanat nasıl yapılıyor diye sorulursa: un, tutkal ve nişasta karışımı ile bir hamur elde edilerek çeşitli deniz kabukları, bitki kabukları ve cam parçaları ile doğaçlama şekiller çıkararak duralit(sunta) üzeririne işlem yapılıyor. Kuruduktan sonra guaj ve akrilik boya ile renkendiriliyor. Daha sonra üzerine vernik sürülerek hem daha dayanıklı olması hem de parlak bir görüntü alması sağlanır.Resimlerin üzerine folyo kabartmalarla, bakırla boncuklarla ya da ip sararak resimlere ayrı bir süs katılıyor. Resimleri sürrealist olarak ve o anki duygu ve düşüncesine göre hareketlendiriyormuş. Üzerine sim dökerek resimlere parlaklık kazandırıyormuş. Dükkanda göze çarpan resmini de eklediğim yılan olan bir tablo vardı. Diğerlerinden farkı sırf boncukla kaplı olmasıydı. Tek tek o boncukların düzenli bir şekilde yapıştırılması kolay olmasa gerek! Biraz sabır işi sanki:)) Bu çalışma yapılırken
ilk önce cam üzerine yılan resmi çizilip vernik sürüldükten sonra boncuklarla işlem yapılmış. Testilerin boyanıp süslenmesinin dışında bir özelliği daha var onlar bir gece lambası:)) çok yaratıcı ve farklı değil mi? Bu testiler 100 tl'den satılıyor. Ayrıca tablolar da işçiliğine ve boyutuna göre değerlendirilerek fiyatlandırılıyor. Nuray Hanım'ın dört beş kişi ile birlikte çıkardığı  Tatil Kitabı isimli Zambak Sürat yayınlarına ait bir kitabı da var. Nuray Hanım Türklerin sanata yeterli önemi göstermediğinden yakınırken yabancıların sanata karşı ne kadar ilgili olduğunu söyledi. Kendisi

dükkanda yazılı olan bir sözü de yazıma eklememi istedi. '' Sanattan anlamayanla iş yapmak körler sokağında ayna satmaya benzer.'' Ne anlamlı söz değil mi?
        Sözlerimi bitirirken hamur icadı için kendisini tebrik ediyor. Sanat hayatındaki başarılarının devamını diliyor ve hayatını dolu dolu yaşayan, güleryüzlülüğü ve hoş sohbetiyle birlikte bana zaman ayırdığı için Nuray Hanım' teşekkürlerimi sunuyorum:))








   

12 Mart 2013 Salı

KALİGRAFİ SANATI

Bilmiyorum sizin de daha önce dikkatinizi çekti mi? Kaligrafi Sanatı nedir, nasıl yapılır, diye düşündünüz mü? Ben bir çok kez bu sanatı yapan kişileri şaşkınlıkla izlediğimi biliyorum. Madem Sanatkarlar Sokağı'nda sanatlardan bahsediyoruz bunlardan bir tanesi de kaligrafi sanatı olsun deyip bir kapıyı daha çaldım. Bu sanat 'güzel yazı sanatı'dır.Kaligrafi sanatı latin harfleri kullanılarak yapılan bir sanattır. Bir çok kişi hat sanatı ile kaligrafiyi aynı şey olarak düşünseler de aslında ikisi birbirinden çok farklı şeylerdir. Hat sanatı da güzel yazı sanatıdır fakat; her ülkenin kendi dilinde yapılan bir şeydir.
Süslü görünümüyle insanları dikkatini çeken bu yazıları yazmanın mantığı kesik uçlu kalemle yazılmasıymış.Dolmakalem, keçeli kesik uçlu kalem, hokkaya batırılan demir kalemle yazılabilirmiş.Bu sanatı yapabilmek için ilk önce eğitimi alınarak, harflrin anatomisini oturtmak önemliymiş. Süsleme sanatı ise daha sonra gelen bir işmiş. Öğrenmeye diğer bir etken de yazılırken izlemekmiş.Ama yine de sabır gösterilirse, çalışılırsa herkesin yapabileceği bir sanatmış.
Bu sanat davetiye, sertifika, çerçeveler, cam, tabak, gibi pek çok objenin üzerine yazılmasıyla yapılıyor.Genellikle kişiye özel hediyeler için tercih edilen bu sanat süslü olmasıyla herkes için ilgi çekici olmalı ki müşteriler genelde objeler üstüne isimlerini yazdırıyorlarmış.Ama istenirse farlı sözler, farklı yazılar da yazılabiliyormuş.
Objeye göre yazma süresi değişen bu yazı sanatında, kağıt üzerine cetvel kullanarak kesik uçlu kalemle isim yazılmasını izlediğimde bir dakika bile sürmediğine sahit oldum. Fakat cam üzerine ilk önce yazıyı yazıp daha sonra farklı bir makinayla kazımak söz konusu olduğundan üzerinde daha çok vakit harcanıyormuş. Bu cam üzerine yazılmayla insanların ilgisini çeken ilginç bir eser haline geliyormuş. Dükkandaki Kütahya'dan getirtilip üzerine yazı yazılan objeler de duvarı süslüyordu. Tabak üzerine yazılırken siz de görmüşsünüzdür ki çok zaman almıyor.


Genellikle müşterilerden gelen talep, özellikle yaz döneminde,davetiye yazımı üzerine oluyormuş. Müşteriler davetiye listelerini hazırlayıp getiriyorlarmış ve bu yazı ile davetiye listesindeki isimler tek tek yazılarak karşı tarafa saygıyı arttırarak davetiyeyi daha özel hale getiriyormuş.Benimle bu güzel söyleşiyi yapan Mehtap Hanım, çok güzel sayılabilecek davetiyeler olabileceğini fakat içindeki yazının tam bir fiyasko olmasıyla çok da ilgi çekici olmadığını fakat kaligrafi ile yazılan davetiyelerin daha kıymetli olduğunu söyledi.
Kaligrafi sanatıyla uğraşan çok kişi olduğunu; ama onları diğerlerinden ayıran şeyin yazı karakterinde bir bozukluk olmamasıymış.
Eğer bu sanatla ilgilenmeyi düşünürseniz yazının sonuna eklediğim iletişim bilgileriyle Kadıköy ve Ümraniye'de verdikleri kurslara ulaşabilirsiniz.

Peki tamam anladık, bu sanat güzel, dikkat çekici, zevkli diyorsun da peki bu sanatta fiyatlar nasıl diyenlere! Ebru kağıtları, el yapımı boyama kağıtları gibi objelerin üztüne yazılan yazılar ve özel yazılar, üzerinde harcanan zamanla da alakalı olarak farklı fiyatlandırılıyormuş. Aslında hem yazıyı değerlendirip, hem de eseri farklı bir boyuta taşımış oluyorlar.Fakat bir tabağın fiyatı 25 tl'den başlayıp boy büyüdükçe fiyat artarken en fazle 60 tl'den satılıyormuş. Çerçeveler ise 35 tl'den başlayıp 45 tl'ye kadar çıkıyormuş. Hazır kartlar ise daha uygun fiyatlarla müşterilere sunuluyormuş. Davetiyeni adedi ise 1 tl imiş:))

Üç yıldır Bünyamin Bey'in yanında çalışıp bu işi meslek edinen Mehtap Hanım daha önce tezhip sanatıyla uğraşıyormuş, yani Arapça yazı, hat yazı üzerine süsleme sanatı, sonra kaligrafi öğrenmek isteyip bu dükkanda çalışarak bu sanatı öğrenmiş.
Sanatkarlar Sokağı'ndaki bu sefer ki durağımızda güzel yazı sanatını öğrendik. Güzel yazı ile yazılmış bir yazı kimin dikkatini çekmez ki ya da şık bir imza insanları şaşırtabilir.Bana zaman ayırıp, beni bu sanat üzerine bilgilendiren Mehtap Hanım'a teşekkürü bir borç bilirim.. Ne diyeyim 'Söz uçar yazı kalır.' umarım benim yazım da kalır:))
Daha fazla bilgi almak isteyenler;
Adres: Bahariye caddesi Ali Suavi Sokak
(Sanatkarlar Çarşısı) No:16
Telefon: 05053652899 / 0541309390
bunyaminkinaci@gmail.com
www.artkaligrafi.com

6 Mart 2013 Çarşamba

TUTKU ATÖLYESİ


 Kadıköy Sanatkarlar Sokağı Bahariye caddesinde bulunan, sevimli küçük dükkanları  içerisinde barındıran, gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız güzel bir sokak. Burada dolaşırken kendimi Nazım Hikmet Kültür Merkezinin çok yakınında bulunan Tutku Atölyesinde buldum. Orada karşılaştığım kişi güler yüzlü, içten ve hoş sohbetiyle benim sanatla ilgili bilgi sahibi olmama yardımcı olan Kamer Hanımdı. Resme olan ilgisinin çok küçük yaşlarda başladığını, kendisinin o zaman da bu konuda yetenekli olduğunu, anne ve babasına bakarak onların resmini çizmeye çalıştığını söyledi. 

Beyoğlu Olgunlaşma Resim Bölümünü bitirip, Güzel Sanatlar Okulundan resim dersi almış. Okula devam ederken ücret karşılığı arkadaşlarına yağlı boya resimleri  yapmıştır. 2010'dan beri Sanatkarlar Sokağında bu işle uğraşıyor. Beyoğlu Sanat Galerisinde bir kez sergi açmış, ikincisini de açmak istiyor.
Tutku Atölyesine girdiğinizde duvardaki yağlı boya ile yapılmış resimler göz alıyor. Resimlerin bir tanesi 1999 yılında yapılmış, beğenip satın almak isteyenler çıkmış fakat; resmin değeri müşterilere fazla geldiği için henüz satılmamış. Yağlı boya dışında kara kalem, portre ve karikatür de yapıyor.Karikatürleri bu sokakta yapmaya başlamış ve müşterinin hayalindeki yer ile istediği şekilde çizmeyi sevdiğini söylediğinde çok hoşuma gitti. Ben de bir  mekan ve konu belirleyip karikatür çizdirmeyi düşündüm. Diğer taraftan da yağlı boya ile yaptığı kolyeler camın önünü süslüyordu.

Resmi yapmak için ilk önce tuval alıp ne yapacağına karar vermeyi, daha sonra üzerinde eskizler yani ön çalışma, çizim yaptığını, renk uyumunu düşündüğünü söyledi. Bakmadan Kız Kulesini ya da daha az ayrıntı gerektirecek çiçek gibi şeyler çizebileceğini fakat; Sultan Ahmet, Ayasofya, gibi tarihi yerlerin çiziminin bakmadan yapılamayacağını ve çok emek sarf edilmesi gerektiğini söyledi. Harem resimleri yapmaktan zevk aldığını ve oryantal resimleri denen bu resimleri kafasında canlandırarak yapıyormuş.
Birlikte, yaptığı harem resimlerine, portrelere, karikatürlere baktık. Ben bu sanatların inceliklerini bilmesem de resimlere bakarken çok keyif aldım, hepsi birbirinden güzel ve renkliydi benim için. Eğer satın almak isteseydim,sanırım seçmekte zorlanırdım. Tabloları satın almak için gelenlerin çoğu evinin dekoruna göre almayı tercih ediyormuş. Baktığımız bir portreyi ne kadar sürede çizdiğini sorduğumda dört saat sürdüğünü söyledi.

Gençlik yıllarında eğitim alırken çarık yapmayı öğrenmiş ve bunları bir kaç kez satmış. Bu durum babasının dikkatini çekerek çarık dükkanı açmasına ve bu işten para kazanmasına olanak sağlamış.
Sokağı sevip sevmediğini sorduğumda ''En çok huzur duyduğum yer burası benim. Burayı  çok seviyorum.'' diye bir yanıt aldım.
Resimler büyüklere oranla küçük çocukların daha çok dikkatini çekiyormuş. Sanata olan ilginin yeterli derecede olmadığından yakınan Kamer Hanım mesleğine aşık diyebilirim. Kendine olan güvenini '' Yapamam diye bir şey yok benim lugatımda! '' diyerek ifade etti.
Türk motiflerini harika yapan, sergiler açıp resimlerini insanlara göstermek isteyen Kamer Hanım'a başarılar diliyor, benimle yaptığı hoş sohbet için teşekkürlerimi sunuyorum:))