17 Mayıs 2013 Cuma

CAM DÜNYASI

Sanatkarlar Sokağına bu gidişimde kendimi camlarla yapılmış bir sürü eşyanın bulunduğu bir dükkanda buldum. Burada Hatice Hanım ile karşılaştım. Kendisi burada Bergüzar Bey ile çalışıyormuş. Ve bu sanatı ilk önce görsel anlamda bakarak daha sonra uygulayarak Bergüzar Beyden öğrenmiş. Hatice Hanım kendisi takı tasarımcısı imiş ve 2 yıldır cam sanatı ile ilgileniyor. Bergüzar Bey bu işi 42 senedir yapıyor. Cam fabrikasında çalıştıktan sonra bu işi yapmaya karar vermiş. 2006 yılından beri Sanatkarlar Sokağında hizmet veriyorlar.
'Bu sanat nasıl yapılıyor?' sorusuna gelince, oksijen tüple çalışan 220 derecedeki ısıyla cam eritiliyor. ve üfleyerek şekil veriliyor. Videoyu da izlediğinizde nasıl yapıldığını siz de göreceksiniz.

Fiyatlara gelince, emeğine göre fiyat biçiliyor doğal olarak. 4-30 tl arasında fiyatlar değişiyor. Yapımının süresi yarım saat kadar süren bir şey 6 tl'den satılıyormuş ve bu insanlara çok geliyormuş. Emeğe saygının olmadığını ve cama şekil vermenin hiç de kolay olmadığını söylediler.
 Özel ders veriyorlarmış;fakat derse gelenler bir iki dersten sonra pes ediyorlarmış. Çünkü bu sanatı yapmak kolay değilmiş. Ve uzun vadeli bir çalışma gerektiriyormuş. Fakat zor olmasına rağmen Hatice Hanım bu sanatın öğrenilmesini tavsiye etti.
Bu dükkanda yok yok! Burada her tür cam takı da yapılıyor, yüzük bileklik gibi.. Ayrıca semazenler kandiller vazolar, biblolar... vardı.
Camlar üzerine herhangi bir boya kullanılmıyor. Camlar eğer renkliyse bu onların orjinal haliymiş.Eğer cam üzerine şekil verilecekse yine cam ile damlatma yapılarak değişik desenler veriliyor.Isıya dayanıklı olduğu için borcam kullanılıyor.
Ben bana vakit ayırıp bana bu sanatı anlattıkları için Hatice Hanım ve Bergüzar Beye ayrı ayrı teşekkür ediyorum:))
















11 Mayıs 2013 Cumartesi

FİMO HAMURU İLE ŞEKİL VERMEK



Kolyeler, bileklikler, küpeler, anahtarlıklar ve yüzüklerin göze çarptığı Sanatkarlar Sokağı'ndaki bir dükkanın daha kapısını çaldım. Bu dükkanda Adnan Bey ile karşılaştım. Ve bu güzel takıları fimo hamuruna şekil vererek elde ettiğini öğrendim.
Hamura şekil vermek denince çocukların oynadığı oyun hamurları aklıma geldi; fakat fimo hamuru oyun hamurlarından biraz farklı. Fimo hamuru ile birçok şekil verilirken, bu hamurların sert bir hal alması sağlanıyor. Bu hamur Almanya'dan ve Danimarka'dan getiriliyormuş.
Bu hamurun bir çok rengi var ve bu hamurun en önemli özelliği bu renklerin birbiriyle karıştırılması,yeni bir renk elde edilmesi. Ayrıca bu hamura baskı, boya, oyma gibi işlemler uygulanırken aynı zamanda zımparalanabiliyor.

Adnan Bey ilk önce hamuru ortadan kesip daha sonra bu hamurun arasına başka renkteki hamurlardan koyup eliyle ne şekil vermek istiyorsa verdiğini söyledi. En son olarak yapılan bu işlemle bu hamur 130 derecede 30-40 dakika pişirilerek sertleştiriliyormuş. Eğer bu hamur cam üzerine uygulanacaksa cam ile birlikte fırına atılıyormuş.
Hamur pişirildiğinde herhangi bir renk değişimine uğramıyor. Fakat 130 derecede pişirilmesi önemli,eğer bu derecenin üzerine çıkılırsa hamurun renk değiştirmesi hatta yanması gibi durumlarla karşılaşabiliyor.

Adnan Bey hamura şekil verirken makarna kesme makinasını kullanması oldukça yaratıcı bir fikir:))
Bu konuya ilgi duyarsanız eğer, siz de kırtasiyeden bir fimo hamuru alıp deneyebilirsiniz. Çok zor görünmüyor; fakat pişirilirken fırının ısısına dikkat ederek hareket edilmeli. Ben henüz deneyemedim.Fakat ilk fırsatta bir fimo hamuru alıp deneyeceğim.
Daha fazla bilgi almanız için Sanatkarlar Sokağına gitmenizi öneririm. Ayrıca fotoğraflarını da koyduğum takılar birbirinden güzel olmakla birlikte, farklı olmasıyla özel.
Beni kırmayıp bu konuda bilgilendirdiği için Adnan Bey'e teşekkürlerimi sunuyorum:)))



2 Mayıs 2013 Perşembe

CAM MOZAİK VE AHŞAP SERAMİK

Sanatkarlar Sokağında bu seferki durağımız ahşap ve seramik sanatının iç içe olduğu ve mozaik üzerine cam işlenerek evinizi süsleyecek göz alıcı eşyaların yapılıp satıldığı bir dükkan.. Burada Uçkun Bey ile karşılaştım. Kendisi cam mozaik ve çömlekle uğraşıyor. 1983-1984 yıllarında bu işe başlamış . Bir ara turizm işleriyle uğraşıp tekrar bu işe dönmüş.
Çömlek atölyelerde çamurdan yapılan bir madde. Çömleğe şekil verdikten sonra beyaz boya ile boyanıp , üzerine şekiller çizilip, resimler yapılıyor ve daha sonra fırınlanıyor. Kullanılan boyalar su bazlı boyalar olan akrilik ve quaj boya. Yapılan bu çömlekler abajur olarak kullanabiliyor. Çok da şık duruyor. Uçkun Bey ders vermiyor; fakat gelip orada bulunan. bu sanatla ilgilenen öğrenciler oluyormuş.
Seramikten yapılmış çekmeceler ahşapla birleştirilmiş ve çok kullanışlı bir hal almış. Bu eşyalar bayanlar tarafından ilgi görürken, takı koymak için, baharatlık olarak ya da iğne iplik gibi malzemeleri koymak için kullanılıyormuş. Ahşaplar, ahşap boya ile boyanıyor ve üzerine peçete ıslatılıp yapıştırılabiliyormuş. Seramik için ayrı bir boya kullanılıyor ve öyle boyanıyormuş.


Dükkanda cam ile işlenmiş mumluklar, vazolar göz alıyordu.
Uçkun Bey cam ile süs katılan eşyaları nasıl yapıyor? Öncelikle internetten fikir edinmek amaçlı faydalanan Uçkun Bey mozaiğin üzerine şekil çizip daha sonra cam kesme aletiyle kestiği camları bu çizimin üzerine  önce silikon sürerek yapıştırıyor, ve güzel şekiller ortaya çıkıyor; fakat bu camların arasında bazı boşluklar kalıyor. Bu boşlukları doldurmak için derz dolgusu adı verilen bir işlem uygulanıyor. Temiz bir bezle siliniyor ve son rötüşler yapılıyor. Yapılan şekilleri Uçkun Bey kendisi tasarlayıp çiziyor. Çizi keçeli kalemlerle yapılıyor. Kullanılan camları ise satın alıyor ve kendisi kesiyor.


Fiyatlara gelince aşağı yukarı 30 tl ile 2500 tl arasında değişiyormuş.Dükkanda bulunan bazı vazolar 1500 tl iken seramikten yapılan çekmeceli eşyalardan bazıları 250 tl'dir. Peki bu cam, seramik, çömlek vs. işlerini herkes yapabilir mi? Tam anlamıyla bunun bir yetenek işi olduğunu söyleyen Uçkun Bey, eğer istenirse bir haftada bile öğrenilebileceğini söyledi. Nasıl üniversite sınavında bir çok kişi arasından bazıları kazanıyorsa sadece, bu işte böyle..
Uçkun Bey'e bana vakit ayırıp, bilgilendirdiği bu konular için teşekkür ediyor, 'Karın doyurmuyor!' dediği ama yine de yapmaya devam ettiği bu güzel işinde başarılar diliyorum:))



23 Nisan 2013 Salı

KEÇE SANATI


Bilmiyorum sizin keçe denince gözünüzde canlanan nedir? Benim aklıma ilk gelen şey çobanların üzerine giydiği kepenekti. Yani keçe eskiden beri bilinen bir madde. Keçe genelde insanlar tarafından sıcak tutuyor diye kullanılıyor.; fakat keçe kışın sıcak tutarken yazın serin tutuyormuş.Duyduğumda buna çok şaşırdım. Keçenin kumaş haline getirilmesi çok meşakatli bir iş imiş. İlk önce su ve sabunla yoğurulup, içine kök boyası konuluyor ve en son olarak da tahta bir madde ile dövülerek de şekil veriliyor. Yani keçe dokuma değil.
Bu dükkanda bu işi yapan ve beni bilgilendiren Filiz Hanım, bu işi tek başına değil Neşe Hanımla birlikte yürütüyormuş. Bu işe 6 sene önce ve kızlarına yaka iğnesi yaparak başlamışlar. Kızlarının arkadaşlarının bu yaka iğnelerine ilgi göstermesiyle birlikte, bir kaç satış denemesi yaparak kermeslere gitmişler ve satış yapabildiklerini görmüşler. Ve işe başlamışlar Bodrum'da da bir stantları var.

Keçeyi metre ve kalıp olarak alıyorlar.Ve dekoratif olarak kullanıyorlar.Müşterinin isteğine göre tasarım yapıyorlar. Çocuk odası kapılarına süs, düğün arabalarına süs gibi eşyalar yapılıyor. Ayrıca yastıklar, kapı tutacağı gibi süslü malzemeler ya da yakalar, nazarlıklar, ev terlikleri gibi eşyalar da yapılıyor.
Keçeler genelde makas kullanılarak kesilirken, bazen de lazer kullanılarak şekil alıyormuş.Fakat hakiki keçede lazer kullanımı yapılmıyormuş.
Hakiki keçenin yapım süresi çok uzun sürerken, yapılması için atölyelere ihtiyaç varmış.Bu hakiki keçeleri Ankara, İzmir ve Milas'dan keçe yapan yerlerden alıyorlar. Dekoratif  keçeler ise mefruşatçılarda bulunuyormuş.


Hakiki keçenin temizlenmesi çok kolaymış ya bir ıslak mendil ile silinebilir ya da yıkanabilirmiş. Kök boyası ile boyandığı için de renk atmıyor.
Keçe, tahta boncuk, cam boncuk, püskül ve ziller ile süslenerek değişik objeler yapılıyormuş.
Hakiki keçe kök boyası ile boyanırken, dekoratif keçe renkli olarak satılıyormuş.Hakiki keçe tamamen yünden yapılıyor.Fakat dekoratif keçe başka maddeler içeriyormuş.
Fiyatlara gelince, doğum odası kapı süsleri istenilen modele göre yapılırken, boyutlarına göre 40-120 TL arasında değişiyormuş.Taçlar 5-10 TL arasında yaka iğneleri 3-10 TL arasında satılıyormuş.

Hakiki keçeden yapılan küpeler de müşterilere sunuluyor.
Keçe ile yapılabilecek ürünlerle beni tanıştıran Filiz Hanım'a teşekkürlerimi sunuyor, iş arkadaşı Neşe Hanımla birlikte kendilerine başarılar diliyorum:))



16 Nisan 2013 Salı

VARAK KAPLAMA SANATI



Bu sanatı tanıtmak için de Sema Hanım'ın yanındaydım. Kendisi beni güler yüzüyle karşıladı ve yaptığı sanatın uzun bir iş olmasıyla birlikte, inceliklerini anlattı.
Bu sanat Osmanlı Döneminden günümüze gelmiş bir sanattır. Bu sanat kervansarayların yapımında, sarnıçlarda kullanılıyormuş.Fakat günümüzde çok yaygın olmayan bir sanat. Avrupa yakasında bu sanat ile daha çok karşılaşılırken, ilgi de daha çok görülüyormuş.
Dükkanın önünde parıltılarıyla göze çarpan baykuşlar, filler duruyordu.Ve Sema Hanım'a bu baykuşların, fillerin nasıl yapıldığını, bu sanatın nasıl yapıldığını sordum.Çok uzun zaman isteyen bir sanatmış meğer.Yapım aşamalarını dinlerken bir kaç kez tekrar sormamla birlikte, bu aşamaları sizlerin de kafası karışmasın diye maddeler halinde yazmak istiyorum.

1) Maddenin kalıba koyularak şekil verilmesi ( Sema Hanım bu maddeyi kendisi hazırlıyor.)
2) Kalıptan çıkartılıp astar (boya) sürülmesi ( Altın yapılacaksa kırmızı, gümüş yapılacaksa mavi astar atılıyor.)
3) Astar kuruduktan sonra yapıştırıcı olarak özel süt sürülüyor.
4) Süt kuruduktan sonra bir kat orjinal varak kağıdı ile kaplanıyor.
5) Daha sonra hafif vernik atılıyor.
6) Tekrar özel süt sürülüp , varak kağıdı ile kaplanıyor ve verniklenip kurumaya bırakılıyor.
7) Bu sırada bir kapta keten yağı ile yağlı boya karıştırılıyor.(Eğer varak kağıdı sarı ise kahverengi yağlı boya, gümüş ise siyah yağlı boya kullanılıyor.)
8) Bu karışım kurumaya bırakılan maddeye sürülüyor.
9) Bir pamuklu bez yardımıyla temizleniyor.
10) Kuruması için 10 gün bekletiliyor.
11) Kuruduktan sonra tekrar verniklenip, kurumaya bırakılıyor ve bir kaç gün sonra satışa hazır hale geliyor.
Keten yağı renk vermek için kullanılıyor. Kullanılan varak kağıdı çok ince bir madde ve bu kağıt altın, gümüş ve bakırdan oluyormuş.Seramik ahşap, mobilya, ayna, vazo varak kağıdı ile kaplanabiliyormuş. Fakat bu sanat cam üzerine yapılmıyor.


Yapılan ürünler en az bir yılda değerlenirmiş, örümcek ağı gibi kendiliğinden çatlama yapıyor ve şeklini daha da güzelleştiriyormuş.
Bu kadar meşakatli bi işle yapılan bu sanatta fiyatlara gelince, fotoğrafını da koyduğum filler 10 tl'den satılırken, baykuşların 3 tanesi 45 tl'den müşteriye sunuluyormuş. Resmini koyduğum tablonun değeri ise 200 tl imiş.

Sema Hanım Ramazan'da Eyüp Sultandaki festivallere katılmış, kermeslerde müşterilere ürünlerini sunma imkanı bulmuş. Kendisine bu zor ama göz zevkine hitap eden bu sanattaki başarılar diliyor,bana bu sanatı anlattığı, bana vakit ayırdığı için teşekkürlerimi sunuyorum:))

11 Nisan 2013 Perşembe

EBRU VE KALİGRAFİ SANATI

Çok ilginç görünen sanatlardan biriyle daha tanışma şansı buldum Sanatkarlar Sokağında hemen sizlerle paylaşmak istedim. Bu sefer bana sanatı tanıtan kişi Akın Beydi. Akın Bey bu dükkanda eşiyle birlikte çalışıyor.Kendisi kaligrafi sanatıyla ilgilenirken eşi Zeynep Hanım ebru sanatı ile ilgileniyor. İlk önce ebru sanatını tanıtmakla başlayalım. Bu sanat nasıl yapılıyor? Suya kıvam arttırıcı şeyler katılarak, deniz kadayıfı denen madde ile suya topraktan yapılmış olan koyulan boyaların dağılması engelleniyormuş. Çamlıca tepesindeki topraklar bu kullanılan boyaların yapımı için çok uygunmuş. Suya bu maddeler eklendikten sonra suyun aldığı kıvam önemliymiş, bir boza kıvamı gibi düşünülebilirmiş. Eğer istenilen kıvamı almazsa suyu gerekirse bir gün ya da gerektiği kadar bekletmek gerekiyormuş. Su istenilen kıvama geldiğinde ise kağıt batırılıyor ve çıkarılıp kurumaya bırakılıyormuş. Boyalar, biz denilen ve incesi, kalını olan aletlerle suya damlatılıyormuş. Ve yine biz denilen bu aletlerle şekil veriliyormuş. Mesela bir lale yapmak isteniyorsa ilk önce yaprağı sonra dalı daha sonra işe biz çekmeleri denilen işlemler uygulanarak lale yapılıyormuş.Ayrıca sığır ödü denen madde koyularak da boyaların çatlaması engelleniyormuş.

Bu sanata başlanırsa eğer battal ebru denen bir desenle başlanıyormuş. Buna bu sanatın alfabesi de denilebilirmiş. Bunu yaparken boyalar sırayla atılıyormuş. Tiner ile de motifler veriliyormuş.
Cam üzerine de ebru sanatı ile desen veriyorlar. Ayrıca dükkanda göze çarpan kravatlat ve şallar vardı. Ne alaka diyeceksiniz belki.. Meğerse bu kravatlara ve şallara ebru sanatı ile desenler verilmiş ve hepsine farkı desenler verilerek tek ve özel olması sağlanmış. Fiyatlarını sorduğumda ikisinin de 30 tlden satıldığını söyledi Akın Bey, fakat kumaşın türüne göre de fiyatlar değişiyormuş.
Kaligrafi sanatına gelince, Akın Bey hat sanatı ve kaligrafi sanatı arasındaki farkı açıklayarak anlatmaya başladı. Hat sanatı arap harfleriyle yapılırken, kaligrafi sanatı latin harfleri ile yapılıyormuş.
Almanlar bu işin üstadı imiş ve bu sanatı Türkiye'de geliştirip yayan Emin Barın Hoca imiş.Akın Bey, Emin
Barın Hocanın öğrencisi olan Savaş Çevik Hoca ile tanışma şansı yakalamış. Bu alanda diğer üstadlardan biri de Etem Çalışkan ve Atatürk'ün imzasını onun attığı imzalara bakarak bizim bildiğimiz bu hale getiren kişiymiş.Eski Türk sinemalarında yazılan yazılara dikkat ettiniz mi bilmiyorum, meğerse oradaki yazılar da Etem Çalışkan'a aitmiş. Akın Bey bu sanatla uzun yıllardır ilgileniyormuş.
Bu sanat özellikle düğün davetiyelerinde kullanılıyormuş. Ayrıca özel şiir yazdıranlar da oluyormuş.Sevgililer gününde mektup yazdıran bile olmuş:))
Kesik uçlu kalemle yazılıyor ve kullanılan boyalar neyin üzerine yazılacağına göre değişiyormuş. Çini boyası, gıda boyası, guaj gibi..

Ebru sanatı kaligrafi sanatı kadar dikkat çekmiyormuş.Fakat ikisi de birbirinden eğlenceli ve güzel sanatlar. Ebru sanatı hiç de kolay yapılan bir sanat gibi görünmüyor.Kaligrafide ise o mükemmel görünen harfleri yazmak hiç de kolay olmasa gerek.. Ben Zeynep Hanım ve Akın Bey'e başarılar diliyor ve Akın Bey'e beni bilgilendirdiği için teşekkürlerimi sunuyorum..


2 Nisan 2013 Salı

ELİŞİ

Hepimiz anneanne, babaannelerimizden ya da çevremizde birilerinde iğne oyası ile kenarları süslenmiş yazmalar ya da çeyiz hazırlığı yaparken sandığa mutlaka koyulan iğne oyası ile işlenmiş yastık kılıfları, havlu kenarları görmüşüzdür. Genellikle kırsal kesimlerde ev hanımları tarafından yapılır, bunun yanı sıra hanımlar yaptıkları işleri satarak ev bütçesine katkı sağlarlar. Bunlara şahit olmuştum.
Gülsün Hanım Sanatkarlar Sokağı'nda iğne oyası, yani örme sanatıyla ilgileniyor. İğne oyasını yapmayı çocukluğunda anneannesinden öğrenmiş. Fakat bunu daha sonra geçim kaynağı olarak kullanmamış. Gülsün Hanım, daha önce medyada, spiker, belgeselci olarak çalışmış. Daha sonra bu işe ek iş olarak başlamış. Fakat daha sonra yaş ilerlemesiyle birlikte medya dünyasında çalışmak onun için iyi olmamaya başlamış ve bu alana tamamen yönelmiş.
Gülsün Hanım, iğne oyası ile, yastıklar , fularlar, yüzükler, kolyeler, bileklikler yapıyor.Ayrıca boncuk oyası ile yapılmış bileklikler de gözüme çarptı dükkanda.Bizi çeyiz hazırlarken kullandığımız oya onun için takı haline gelmiş. Çok yaratıcı ve farklı değil mi? Kendisi iki yıldır bu sokakta bulunuyormuş.Beklediği kadar ilgi görmüyormuş bu sanat; fakat o, bu sanatın nesilden nesile aktarılmasını istiyor.Onun amacı Anadolu kadınlarını hiç bir akademik bilgi sahibi olmadan, tamamen anneden çocuğa geçerek, yeni nesillere sevdirmek ve tanıtmak, günlük kullanıma girmesini sağlamak..
İnsanların, özellikle gençlerin birbirlerinde gördüklerini modelleyip çoğalttıklarını; fakat yeni olan, farklı olan bir şeye karşı cesur seçimler her zaman yapamıyorlarmış. Aldıklarında ne ile kombinleyip nasıl kullanacaklarını bilmeme şaşkınlığına sahiplermiş. Bunlar aynı zamanda yıkanabiliyormuş. Bu oyalarda herhangi bir sertleştirici madde kullanılmıyormuş. İğne oyasında kullandığı farklı bir düğüm tekniğiymiş. bu sanatı araştırırken Anadolu'nun bir çok yerini gezip araştırma yapmış, İzmir, Aydın, Ankara, Tokat gibi.. İtalyanlar buradaki ürünlere çok ilgi gösteriyormuş.İngiltere'den müşterilere de sahipmiş Gülsün Hanım. Genellikle yurtdışına hediye göndermek isteyenler burayı kullanıyormuş. Amaç yurtdışına gönderilen hediyelerin bize, Anadolu'muza ait olmasıymış.
Bir kolyeyi yapmak 15-20 gün sürüyormuş. Ne kadar çok zaman alıyor değil mi? Gülsün Hanım ders vermeyi düşünmemiş ve o sorumluluğun altına girmeyi düşünmemiş.
 Peki zor mu bu sanat? Ya da öğrenmek istersek ne kadar zamanımızı alır? İğne oyası bütün Anadolu'da !!iğneyle kuyu kazmak'' diye anılıyormuş. Çünkü sadece incecik bir dikiş iğnesi kullanılarak bir varlık ortaya çıkarıldığını söyledi Gülsün Hanım.Öğrenmek isteyen ise birbirinin aynısı bir ürünü yapıp bu sanatın erbabı  olabilmesi için en az iki yılını vermeliymiş; çünkü her sanatta olduğu gibi bu sanatta da ellerin sanata alışması , pratik olarak yapabilecek hale gelmesiymiş.
Fiyatlara gelince bir küpe 10 tl ile 40 tl arasında değişirken, bir kolye 35 tl ile 120 tl 'den müşteriye sunuluyormuş. Ayrıca fularlar 60 tl'den, yastıklar da 60 tl'den satılıyormuş.
Fotoğraf çekmek için izin alamadığımdan dolayı bu sefer fotoğraf koyamadım.:(((
Kim bilir başka karşılaşan var mıdır böyle bir durumla? Anneannesinden öğrendiği bir oya Gülsün Hanım'a şu an geçim kaynağı olmuş.Gülsün Hanım, bu sanat ile sandığa koyulan ve nesilden nesile bırakılıp yine sandıkta bekletilen bu ürünlerin hayatta kullanılır hale gelmesini, değer görmesini istiyor. Umarım güzel fikirleriyle amacına ulaşır. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum ve amacına ulaşmasını temenni ediyorum..Ninelerimizden, dedelerimizden öğreneceğimiz geleneklerimizi göreneklerimizi devam ettirebileceğimiz nice kolumuza takacağımız altın bileziklere..:))

27 Mart 2013 Çarşamba

VALOR ART

Yine güzel resimlerin arasında gezinirken, büyük bir tuvalin üzerine Sultan Süleyman'ın kaftanını çizmekte olan Hamiyet Hanım ile karşılaştım. Gördüğüm tabloda eskisini hazırlamak hiç de kolay görünmüyordu. Bu büyük boyuttaki tuval üzerine eskisin hazırlanması bir hafta kadar sürüyormuş. Bu tablo bir otelin siparişi üzerine hazırlanıyormuş.
Hamiyet Hanım genellikle tuval üzerine yağlı boya ile uğraşıyor;fakat onun haricinde karakalemden tut, pastelinden, akrilik, quaj boyasına kadar her tür boyayı kullanıyormuş. Yapılacak resme göre boya seçiliyormuş.
Genellikle otellerden sipariş alınıyormuş;fakat tablo olarak kullanmak isteyenler salonunun büyüklüğüne göre ölçüleri verip, istedikleri her türlü resmi çizdiriyorlarmış. Ayrıca Hamiyet Hanım'ın takipçileri de varmış, onlar gelip ölçüleri veriyorlarmış, Hamiyet Hanım onlar için orjinal resimler çiziyormuş. Eserin tek olduğunu, bir kaç tane aynı resimden yapıldıktan sonra onun değerinin kalmayacağını ve eğer yapılırsa bunun ticari bir olay olduğunu söyledi. Kendisi yaptığı bir resmin ikincisini yapmıyormuş.
Hamiyet Hanım:''Ben sanat sanat dedim, sanat, ünvan ve tescilli bir imza sahibi oldum ama para sahibi
olamadım.'' dedi. Sanat serüvenine ilkokul dördüncü sınıftayken başlamış. Öğretmeni Türkçe kitabının başındaki Atatürk resminin çizilmesini istemiş. O da bunun üzerine resmi çizip öğretmenine götürdüğünde tokat yemiş öğretmeninden;çünkü öğretmeni yalan söylediğini resmi başkasına yaptırdığını düşünmüş.Ve sonra öğretmeni onu alıp okulun yemekhanesine götürmüş ve resmi burada tekrar çizmesini istemiş. Hamiyet Hanım orada hiç ara vermeden bu resmi çizmiş ve öğretmeni gelip bu resmi gördüğünde onu öpmüş ve müdürün yanına götürmüş. Müdür de ona:'' Öğretmenler, annedir, babadır yavrum.'' demiş. Ve ona kalem hediye ederek ne istediğini sormuş. O da masanın üstünde bulunan küreyi istemiş. Müdür ona bu küreyi de hediye etmiş. Öğretmeni bu olaydan sonra onu çok sevmiş. Tarih derslerinde padişahların resimlerini yapar,ortaya da iki üç satır yazı yazarmış. Matematik dersinde ise on tane problem çözüldüyse defterinde iki ya da üç tanesinin çözümü olurmuş;çünkü resim çizermiş. Bu durum öğretmenleri çıldırtıyormuş tabi:)))
Mimar Sinan Üniversitesi'nde Resim bölümünü bitirmiş. 1998'de Uluslararası Dünya liderleri yarışmasına Atatürk resmi ile katılmış ve bu resim derece almış.''Yine Sevgili Atam beni kurtardı!'' diyerek paylaştı duygularını Hamiyet Hanım..Bu yarışmada Dünya üçüncüsü ve Türkiye birincisi olmuş. Böylelikle sanatta uluslararası elçilik görevini yapmıştır.Dünya ressamları listesine adını yazdırmıştır.
Hamiyet Hanım:'' Herkes artist olmak için evden kaçar ben ise üniversiteye kaydımı yaptırmak için evden kaçtım.'' dedi.:)) Arkadaşıma gidiyorum deyip çıkmış evden.. Annesi ve babası ilgilendiği alanın resim olmasından dolayı biraz endişelilermiş; fakatdaha sonra onun başarısını gördükten sonra onlar da çok mutlu olmuşlar.
Hamiyet Hanım, sanatta çok tok ve zengin olduğunu söyledi. Sürrealizm ve klasisizmi karıştırarak resimlerini yapıyormuş.Halkımızın sanata biraz daha geniş açılı bakmalarını istiyor.Halkın sanatı, sanat tarihini öğrenmelerini, araştırmalarını istiyor. Türkiye'de bir çok alanda olduğu gibi sanatta da çok dahinin olduğunu ama halkın yeterli ilgi göstermediğinden dolayı bu dahiler bir yerde sıkışıp kalıyormuş.Bir Alman düşünürün dediği gibi''Dahiler her zaman çekmecelerde gizlidir.''
Yakın zamanda müşterini istediği bir resim için araştırma yaparken kendi resmine ve bilgilerine rastlamış., bunun için yazılmış bir çok yorum görmüş ve haberdar olmadığı, tesadüfen karşılaştığı bu durum onu çok mutlu etmiş.
Umarım Hamiyet Hanım gibi sanatı severek yapan sanatçılarımız çekmecelerde gizli kalmaz.Hamiyet Hanım'a başarılarının devamını diliyor, teşekkürlerimi sunuyorum..:)
Daha fazla bilgi için;
galerivalor@gmail.com adresine mail atabilir. Facebook vasıtasıyla Hamiyet Uslu yazarak kendisine ulaşabilirsiniz.




22 Mart 2013 Cuma

SELE SANAT

        Seramik dediğimiz zaman herkesin gözünde bir şeyler canlanır. Benim de gözümde canlanan şey topraktan yapılmış vazolar, testiler ya da tencereler... Fakat karşılaştığım sanat dalı seramik olmasına rağmen gördüğüm manzara bunlardan farklıydı. Meğerse benim bildiğim bu malzemeler pişmiş seramik hamuru ile yapılan malzemelermiş. Beni bu konuda aydınlatan Nuray Hanım pişmemiş seramik hamuru ile malzemeler yapıyormuş  
         Biraz Nuray Hanım'dan bahsedeyim. Kendisi Kız Meslek Lisesi'nde el sanatları eğitimi almış.Daha sonra Ankara'da Gazi Üniversitesi'nde El Sanatları Bölümü'nü okuyarak branşının yelpazesini genişletmiş. Üniversite yıllarında hem çalışıp hem okuyan Nuray Hanım, farklı departmanlarda olmak üzere bankada çalışmış.


                 Daha sonra kendi alanı olan el sanatları ile dört yıl devlet okulunda vekil öğretmenlik yapmış.Sonra özel okullarda kadrolu olarak çalışıp emekli olmuş.28 yıldır iş hayatında olan Nuray Hanım, bu sanatı yaparken kullandığı hamuru kendisi icat etmiş. Ben hiç böyle bir şey tahmin etmediğim için çok şaşırdım.Bu gurur duyulacak şeyden başka nedir ki? Atık malzemelerin değerlendirilmesi, çevre konulu, bir yarışmada Türkiye birincisi seçilen bir ödüle sahip. Bu ödülü kendisine Ediz Hun'un takdim etmesi onu mutlu etmiş.Ayrıca sanatçı ünvanına da sahip olmuş. Ödülü kazandıran tablo yandaki resimdir. 4. ve 5. sınıfların zambak dergilerinde iş eğitimi bölümünü bir yıl Nuray Hanım hazırlamış.

                  Bu sanat nasıl yapılıyor diye sorulursa: un, tutkal ve nişasta karışımı ile bir hamur elde edilerek çeşitli deniz kabukları, bitki kabukları ve cam parçaları ile doğaçlama şekiller çıkararak duralit(sunta) üzeririne işlem yapılıyor. Kuruduktan sonra guaj ve akrilik boya ile renkendiriliyor. Daha sonra üzerine vernik sürülerek hem daha dayanıklı olması hem de parlak bir görüntü alması sağlanır.Resimlerin üzerine folyo kabartmalarla, bakırla boncuklarla ya da ip sararak resimlere ayrı bir süs katılıyor. Resimleri sürrealist olarak ve o anki duygu ve düşüncesine göre hareketlendiriyormuş. Üzerine sim dökerek resimlere parlaklık kazandırıyormuş. Dükkanda göze çarpan resmini de eklediğim yılan olan bir tablo vardı. Diğerlerinden farkı sırf boncukla kaplı olmasıydı. Tek tek o boncukların düzenli bir şekilde yapıştırılması kolay olmasa gerek! Biraz sabır işi sanki:)) Bu çalışma yapılırken
ilk önce cam üzerine yılan resmi çizilip vernik sürüldükten sonra boncuklarla işlem yapılmış. Testilerin boyanıp süslenmesinin dışında bir özelliği daha var onlar bir gece lambası:)) çok yaratıcı ve farklı değil mi? Bu testiler 100 tl'den satılıyor. Ayrıca tablolar da işçiliğine ve boyutuna göre değerlendirilerek fiyatlandırılıyor. Nuray Hanım'ın dört beş kişi ile birlikte çıkardığı  Tatil Kitabı isimli Zambak Sürat yayınlarına ait bir kitabı da var. Nuray Hanım Türklerin sanata yeterli önemi göstermediğinden yakınırken yabancıların sanata karşı ne kadar ilgili olduğunu söyledi. Kendisi

dükkanda yazılı olan bir sözü de yazıma eklememi istedi. '' Sanattan anlamayanla iş yapmak körler sokağında ayna satmaya benzer.'' Ne anlamlı söz değil mi?
        Sözlerimi bitirirken hamur icadı için kendisini tebrik ediyor. Sanat hayatındaki başarılarının devamını diliyor ve hayatını dolu dolu yaşayan, güleryüzlülüğü ve hoş sohbetiyle birlikte bana zaman ayırdığı için Nuray Hanım' teşekkürlerimi sunuyorum:))








   

12 Mart 2013 Salı

KALİGRAFİ SANATI

Bilmiyorum sizin de daha önce dikkatinizi çekti mi? Kaligrafi Sanatı nedir, nasıl yapılır, diye düşündünüz mü? Ben bir çok kez bu sanatı yapan kişileri şaşkınlıkla izlediğimi biliyorum. Madem Sanatkarlar Sokağı'nda sanatlardan bahsediyoruz bunlardan bir tanesi de kaligrafi sanatı olsun deyip bir kapıyı daha çaldım. Bu sanat 'güzel yazı sanatı'dır.Kaligrafi sanatı latin harfleri kullanılarak yapılan bir sanattır. Bir çok kişi hat sanatı ile kaligrafiyi aynı şey olarak düşünseler de aslında ikisi birbirinden çok farklı şeylerdir. Hat sanatı da güzel yazı sanatıdır fakat; her ülkenin kendi dilinde yapılan bir şeydir.
Süslü görünümüyle insanları dikkatini çeken bu yazıları yazmanın mantığı kesik uçlu kalemle yazılmasıymış.Dolmakalem, keçeli kesik uçlu kalem, hokkaya batırılan demir kalemle yazılabilirmiş.Bu sanatı yapabilmek için ilk önce eğitimi alınarak, harflrin anatomisini oturtmak önemliymiş. Süsleme sanatı ise daha sonra gelen bir işmiş. Öğrenmeye diğer bir etken de yazılırken izlemekmiş.Ama yine de sabır gösterilirse, çalışılırsa herkesin yapabileceği bir sanatmış.
Bu sanat davetiye, sertifika, çerçeveler, cam, tabak, gibi pek çok objenin üzerine yazılmasıyla yapılıyor.Genellikle kişiye özel hediyeler için tercih edilen bu sanat süslü olmasıyla herkes için ilgi çekici olmalı ki müşteriler genelde objeler üstüne isimlerini yazdırıyorlarmış.Ama istenirse farlı sözler, farklı yazılar da yazılabiliyormuş.
Objeye göre yazma süresi değişen bu yazı sanatında, kağıt üzerine cetvel kullanarak kesik uçlu kalemle isim yazılmasını izlediğimde bir dakika bile sürmediğine sahit oldum. Fakat cam üzerine ilk önce yazıyı yazıp daha sonra farklı bir makinayla kazımak söz konusu olduğundan üzerinde daha çok vakit harcanıyormuş. Bu cam üzerine yazılmayla insanların ilgisini çeken ilginç bir eser haline geliyormuş. Dükkandaki Kütahya'dan getirtilip üzerine yazı yazılan objeler de duvarı süslüyordu. Tabak üzerine yazılırken siz de görmüşsünüzdür ki çok zaman almıyor.


Genellikle müşterilerden gelen talep, özellikle yaz döneminde,davetiye yazımı üzerine oluyormuş. Müşteriler davetiye listelerini hazırlayıp getiriyorlarmış ve bu yazı ile davetiye listesindeki isimler tek tek yazılarak karşı tarafa saygıyı arttırarak davetiyeyi daha özel hale getiriyormuş.Benimle bu güzel söyleşiyi yapan Mehtap Hanım, çok güzel sayılabilecek davetiyeler olabileceğini fakat içindeki yazının tam bir fiyasko olmasıyla çok da ilgi çekici olmadığını fakat kaligrafi ile yazılan davetiyelerin daha kıymetli olduğunu söyledi.
Kaligrafi sanatıyla uğraşan çok kişi olduğunu; ama onları diğerlerinden ayıran şeyin yazı karakterinde bir bozukluk olmamasıymış.
Eğer bu sanatla ilgilenmeyi düşünürseniz yazının sonuna eklediğim iletişim bilgileriyle Kadıköy ve Ümraniye'de verdikleri kurslara ulaşabilirsiniz.

Peki tamam anladık, bu sanat güzel, dikkat çekici, zevkli diyorsun da peki bu sanatta fiyatlar nasıl diyenlere! Ebru kağıtları, el yapımı boyama kağıtları gibi objelerin üztüne yazılan yazılar ve özel yazılar, üzerinde harcanan zamanla da alakalı olarak farklı fiyatlandırılıyormuş. Aslında hem yazıyı değerlendirip, hem de eseri farklı bir boyuta taşımış oluyorlar.Fakat bir tabağın fiyatı 25 tl'den başlayıp boy büyüdükçe fiyat artarken en fazle 60 tl'den satılıyormuş. Çerçeveler ise 35 tl'den başlayıp 45 tl'ye kadar çıkıyormuş. Hazır kartlar ise daha uygun fiyatlarla müşterilere sunuluyormuş. Davetiyeni adedi ise 1 tl imiş:))

Üç yıldır Bünyamin Bey'in yanında çalışıp bu işi meslek edinen Mehtap Hanım daha önce tezhip sanatıyla uğraşıyormuş, yani Arapça yazı, hat yazı üzerine süsleme sanatı, sonra kaligrafi öğrenmek isteyip bu dükkanda çalışarak bu sanatı öğrenmiş.
Sanatkarlar Sokağı'ndaki bu sefer ki durağımızda güzel yazı sanatını öğrendik. Güzel yazı ile yazılmış bir yazı kimin dikkatini çekmez ki ya da şık bir imza insanları şaşırtabilir.Bana zaman ayırıp, beni bu sanat üzerine bilgilendiren Mehtap Hanım'a teşekkürü bir borç bilirim.. Ne diyeyim 'Söz uçar yazı kalır.' umarım benim yazım da kalır:))
Daha fazla bilgi almak isteyenler;
Adres: Bahariye caddesi Ali Suavi Sokak
(Sanatkarlar Çarşısı) No:16
Telefon: 05053652899 / 0541309390
bunyaminkinaci@gmail.com
www.artkaligrafi.com